19 Haziran 2012 Salı

Gözün dolu dolu olup ağlayamamak...

Gözün dolu dolu olur ama bir damla yaş akmaz bazen, aynı insan için o kadar çok ağlamışsındır ki göz yaşların bile güler sana, dalga geçer artık ağlama onun için, yorma bizi de kendini de derler açıkça. Sonra sabah gözlerin notre dame'in kamburu gibi kalkacaksın yine, dünyanın göz farını, kalemini sürüp saklamaya çalışacaksın insanlar anlamasın diye.
Bir insan "seviyorum bu kızı" dediği birini neden ısrarla, bu kadar sık ve derinden üzer. Sırf kendi bencilliğinden, hayatta ne yapmak istediğini bilmediğinden, onsuz da yapmak istediği çok şey, becermek istediği çok kadın, dibini görmek istediği çok şişe, sabahlayacağı çok gece olduğu için mi? Bunların hepsini onunla yapabilecekken, onsuz yapmak... Kendini daha mı mutlu, daha mı erkek hissettirir?Bağlanmaktan bu kadar korkmak niye, her bağlanmak evlenmek, boynuna tasma takmak anlamına mı gelir, bence hayır. Bağlanmak insanın güzel bir şey gördüğünde, güzel bir film izlediğinde, güzel bir yere gittiğinde aklına gelen insandır. O insan bu kadar çok aklına, geliyorsa zaten ona bağlanmışsındır. Ama olur mu? Ona göre ne kadar zor, ne kadar yorucu, ne kadar gereksiz şeyler halbuki.
En güzel günlerimizin, yıllarımızın içine eden bu adamlar, başka bir zamanda başka bir kadınla yaşasalardı onlara daha mı farklı davranırlardı? Sorun bizde mi diye düşünüyorum bazen. Bizi yeterince sevemediler, saygı duyamadılar diye yaşadık bütün bunları şüphesiz. Ama daha çok acı veren, o kadar olan bitenden sonra onları başkasının yanında görme korkusuysa, demek ki hala bitmedi içimizdeki lanet sevgi...
Ben mi çok güçsüzüm bugünlerde yoksa artık bardak mı taştı bilmiyorum ama göz yaşlarım kapıda bekliyor, bazen sabah sabah beklediğim trafik ışığında yakalıyor, bazen bulaşık makinesini yerleştirirken...
Yıllardır böyle zamanlarda hep yeni bir şeylerle oyaladım kendimi bazen yeni bir sevgili, bazen yeni bir hobi, bazen de keşfedilecek yeni bir şehir. Ama tükettim artık sanki hepsini, tek ihtiyacım sevgilimin yine gelip beni güldürmesi. Her şeyi affetmeye hazır olduğunuz zamanlar vardır ya, kızgınlığınızın, kırgınlığınızın geçmediği ama mücadele edecek gücünüzün de kalmadığı o zamanlardan birindeyim işte. Yıllardır eleştirdiğim, aldatılan ama affeden kadınları şimdi anlıyorum, ne kadar yorgun, ne kadar güçsüzlermiş ki affetmişler. Tek sorun bizimki affedilmek istiyor mu gerçekten, ve bir daha ve tekrar tekrar aynı şeyi yapacak mı bana, ve ben nereye kadar dayanabileceğim. Bir şey bittiyse bitmiştir belki, hiç gelmeyecek o beyaz bayrağı beklemek hata şimdi.

İşte bu yüzden bütün önlemlerimi aldım, her zamanki gibi işe, numarasını telefonumdan silerek başladım, sanki ezbere bilmiyormuşum gibi. İkinci aşama da onunla karşılaşma olasılığı olan yerlere gitmemek, onu hatırlatan şeyleri giymemek, sevdiği filmleri izlememek, vs var. Sonra yine kendime yeni bir uğraşı bulur dalar giderim kendi rutinime... Bir sabah kalkarım, bütün gün nefes alıp veririm, ve bir de bakmışım ki o gün hiç aklıma gelmemiş.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder