30 Temmuz 2012 Pazartesi

Ayna ayna

Geçen sabah uyandım ve farkettim ki artık resmen 30 hissediyorum.
Bizim ailedeki kadınların genetik özelliğidir, yaşlanmayız. 62 yaşındaki teyzem en fazla 50, 53 yaşındaki annem de taş çatlasa 45 falan gösterir. Ben de hiç 30 oldum hatta 30'u geçtim psikolojisine kapılmamıştım. Ta ki geçen sabaha kadar. Mickey'li ayılı mayılı t-shirtleri çok severim oldum olası, ama geçen gün Snoopy'li bir t-shirt giyip çıkma aşamasındayken, birden aynada çocuk gibi giyinmeye çalışan koca bir kadın gördüm. Bu ben miyim? "Evet bebeğim sensin, ve 31 yaşındasın ve işe o kıyafetle gitmemelisin" dedi ayna bana.
Sonra düşündüm ki, belki de Mickey'li t-shirtlerle vedalaşıp, kırışık kremi sürmeye başlamanın vakti gelmiştir. Hafif hafif kendini gösteren kırışıklıklar, göz altı torbaları, gıdı sarkması, yüzdeki yorgunluk izleri, selülitler derken sıra da ne var acaba varisler mi?
Kabus başladı. Eskiden tek dert kilolardı şimdi bir de bunlar çıktı. Eski resimlere bakınca zaten aradaki fark o kadar net görülüyor ki. Yüzdeki o parıltı, saçlardaki ışıltı, gözlerdeki "gelecekten umutlu beklentilerim var" ifadesi, nerede şimdiki resimlerde?

Ayna ile bu konuşmamızın ardından her zamanki gibi kendimi bir alışveriş merkezinde buldum. Çok kararlıydım kendime ciddi iş kadını kıyafetleri alacaktım. Şöyle Ostim'de falan giyilebilir türden. "Artık ciddiye alacak o Ostim'deki denetlemeye gittiğim ayılar beni" dedim kendi kendime. Aldım da biri kalp, biri çilek desenli de olsa gerçekten 30 yaşındayım ama ruhum genç sloganı taşıyorlar. Yani umarım öyledir. Kıyafetlerle falan oyalanıp kendini önündeki yeni bir on yıla hazırlıyor tabi insan ama, iki üç elbiseyle olacak iş değil bu, ya aynaya, eski resimlere bakılmayacak ya da bu aynadaki genç kadını her sabah görmeye alışılacak. 
Sonra geçenlerde şehir dışındaki bir iş gezisinde benimle aynı yaşlarda ama türbanı olan bir kızla tanıştım. Başta biraz çekindim açıkçası ama 10 saniye kadar falan, sonra farkettim ki, türbanlı ya da türbansız biz kadınlar hep aynıyız. Sorunlarımız, sıkıntılarımız, gelecekten beklentilerimiz, ailelerimizin bizden bekledikleri, toplumun bizden bekledikleri hepsi aynı. Onun da canı yüzünde hafif hafif kendini belli eden ya da sadece onun gördüğü !! kırışıklıklara sıkılıyor benim de, ikimiz de iş hayatının üzerimize yıktığı sorumluluklardan, kendimize vakit ayıramamaktan şikayetçiyiz, ikimizin de aileleri artık evlenip çoluk çocuğa karışmamızı bekliyor. İkimiz de aynı kitapları okuyup aynı yorumları yapıyoruz. Yani nedir farkımız, bir başörtüsü mü?
Dönüş yolunda düşünmeye başladım, bütün o siyasetçiler üzerimizde oynanan oyunlar, bizi siz-biz diye ikiye ayırma çabaları. Bize yazık ediyorlar, koca bir neslin kafası açık, kapalı, baş örtülü, vs gibi kavramlarda boşu boşuna karıştırıldı yıllardır. Üniversite yıllarında da böyleydim, türbanlı arkadaşlarım vardı ve aklım hiçbir zaman kapıda baş örtülerini neden çıkarmaları gerektiğini almamıştı. Kendi yarattığımız kurallar, yasaklar gün geliyor başımıza öyle çoraplar örüyor ki nesiller boyunca üstümüzden kalmıyor ağırlığı. 
Belki kimileri kızacak bana ama durum bu, siyasetçilerimiz fanuslarından yıllar önce çıkıp biraz dışarı çıkıp baksalardı, halka karışsalardı, hepimizin aslında ne kadar aynı olduğunu ve bu saçma kavramların sadece gündemi meşgul eden, bizi bölen saçmalıklar olduğunu anlarlardı. 

Eğer vakti zamanında baş örtülerini üniversite kapılarında çıkartmak zorunda kalmasalardı, şuanda başörtüsü diye bir sorun olmayacaktı.
Amacım siyaset yapmak değil aslında, hiç de anlamam ama yıllardır kafaları karıştıran, gündemi meşgul eden bir sorunun aslında bir sorun olmadığını anlamak beni hem üzdü hem de mutlu etti.
Artık kimsenin üzerimize oynamadığı, özgürlüğümüze, ne giydiğimize karışılmadığı bir dünyada yaşamak hepimizin hakkı. Geçmişte başörtülüler diye ayrımcılık yaptığınız o kesim şimdi bizi yönetiyor ve ben kimsenin ne giydiğime karışmasını istemiyorum.

Ortada bir gerçek varsa o da şu, geçmişte bizim oy verdiğimiz siyasetçiler onların başörtüsüne karıştıysa, yakın bir gelecekte onların oy verdiği siyasetçilerin de benim bikinime karışmayacağını kimse garanti edemez. İşte gerçek tehlike bu, birileri birilerinin hayatına, özgürlüğüne bu kadar müdahale ederse, o namlunun bir gün size doğrulup doğrultulmayacağını kimse bilemez.
Açık konuşmak gerekirse türban, başörtüsü vs. pek hoşuma giden şeyler değil, hatta gereksiz buluyorum ve kadınların bedenlerini bu kadar saklamasına da karşıyım, ama daha çok karşı olduğum ve hatta öfkelendiğim bir şey varsa o da insanların özgürlüklerinin kısıtlanması, hayatlarına karışılması, böyle değil böyle yap denilmesi. Hepimizin yaşayacak tek bir hayatı var ve ona kimsenin karışmasına izin vermemeliyiz tek bildiğim bu.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder