18 Temmuz 2012 Çarşamba

Dokunmadan aşk...

Dokunmadan aşk orta çağ'da mı kaldı?
Eski büyük aşklarımızı düşündüm bu öğleden sonra, bütün o iş stresi, çözümlenemeyen sorunlar, iletişim kopuklukları arasında. Açık konuşmak gerekirse hayatımıza seks girmeden önceki aşklarımızı düşündüm. Hala böyle ilişkiler yaşanıyor mu yoksa yeni nesil seksle daha erken yaşta tanıştığı için böyle aşkları yaşayan son nesil mi olduk?. Bizim o yaşadıklarımız daha mı masum, daha mı doğaldı yoksa bir tarafı eksik, sonunu bilmediğimiz filmler miydi? Okulun bahçesinde yan yana yürümek, hafta sonu bir kafede buluşmak (tabi önce Karum'un önünde :)), okuldan eve gidince sanki birbirini hiç görmemiş gibi saatlerce telefonda konuşmak bile yeterdi o zamanlar bizim için. Elini tutmak, öpüşmek falan aklımıza bile gelmezdi, çok uzaktı bize sanki ya da büyüyünce yapılacak şeyler gibi gelirdi.
Bir tarafım o aşklara hala saygı duysa da diğer yanım sanki o aşklar hiç yaşanmamış ya da başka birinin hayatını anlatan bir filmden sahneler gibi gözümün önünde. Birini ne kadar seversek sevelim, sevişmediğiniz sürece bir şeyler hep yarım kalıyor yeterince yakınlaşamıyor muyuz? Arada aşılmayan bir duvar varmış gibi.
Hiç şüphesiz seksten önce ve sonra diye 2 dönem oluyor ilişkilerde. Seks her ne kadar dünyanın en güzel şeylerinden biri de olsa, ilişkileri bir daha asla geri dönemeyeceğiniz bir yola sokuyor. "Diş macunu tüpünü sıkıp, macunu bir daha geri koyamamak gibi" diye bir replik duydum geçenlerde izlediğim bir Woody Allen filminde. Adam dahi ve çözmüş bir takım şeyleri neyse W. Allen'a olan hayranlığımdan ayrı bir yazı çıkartırım :)
Seks arkadaşlıkları sevgiliye, sevgiliyi bazen kocaya bazen düşmana, ve bazen de kocaları başkalarıyla da seviştikleri için eski kocalara dönüştürüyor. Ve netice itibariyle, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.
Kadınlarla erkeklerin sekse bakışı da etkiliyor durumu tabi. Biz kadınlar hala ve ısrarla bunun romantik bir şey olduğunu düşünsek de karşı taraf için durum bundan çok uzaklarda aslında. Onlar için basit bir şey ve biz de listede işi bitip tick atılan kadınlardan biri oluyoruz işte.

İşin sırrı sevişmeden önce sizi tanımasını sağlamak diyor kimileri, bence yalan. Yok öyle bir şey. Hatta bence tam tersi sevişmeyi olabildiğince öne almak ve adamın huyunu suyunu baştan öğrenip daha fazla kalbinizi kırmadan yara bandını çekip atmak en iyisi. 5 gün de bekleseniz, 5 ay da 5 yıl da adam aynı adam ve eninde sonunda yani sizi elde edince özüne dönecek. Filmin sonunu ne kadar çabuk öğrenirseniz, acı çekme, ağlama evrelerini o kadar çabuk atlatırsınız.
Dünya'da seks sembolü olarak görülen kadınları düşündüm sonra da. Marilyn Monroe mesela, tüm dünya onun peşinden belki de bir gece geçirmek için koşarken, onun tek derdi biraz ilgi, sevgi ve üzgünken başını yaslayabileceği, onu dış dünyadan koruyacak sıcak bir omuzdan başka bir şey değildi. Ama hiçbir erkek bunu ona veremedi ve o gitmeyi seçti. Hepimiz gibi normal bir kadındı o da işte. Hepimizin istediklerini istiyordu.
Kadınları karmaşık bulur erkekler ama aslında değillerdir. Sadece karşısına doğru adam çıkmamış kadın zordur. Aşık bir kadına her şeyi yaptırabilirsiniz, her şeyi göze alabilir. Ama kolay kadın olduğunuz anda da kaybederiz ne yazık ki. İşin sırrı aşık olup, aşık olduğunu belli etmemek aslında. Kolaymış gibi... Halbuki bıraksak artık bu eski oyunları, herkes duygularını birbirine rahat rahat söylese kaybetme korkusu, kaçar gider endişesi olmadan. Dünya daha kolay bir yer olmaz mıydı?
Bir türlü bir şeylere doyamayan, hep başka yerlerde başka şeylerin peşine düşen eski sevgilime şunu söylemek isterdim "Biz birbirimizi bulmuşuz, daha hala neyin peşindesin, bırak bunları bebeğim". Milyonlarca kişinin arasından evren iki insanı yan yana getirdiyse ve birbirlerine böyle şeyler hissediyorlarsa, hala neyin peşindeyiz gerçekten. Böyle durumlar için yeni nesil bir özdeyiş buldum; "Dinlemek istediğin şarkıyı biliyorsan, hala shuffle'da kalmak niye?" :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder