2 Ekim 2012 Salı

Affet ve Serbest bırak...

Hayatta öyle anlar var ki, kendi hayatınızın seyircisi haline gelir, kontrolünüzü kaybeder, kilitlenir kalırsınız. Ne sevginiz yeter bazı şeyleri düzeltmeye, yoluna koymaya ne maddi gücünüz, ne aşkınız, ne de bilek gücünüz. Bir insanın, gözünüzün önünde başka bir insana hatta başka bir şeye dönüştüğünü görür hiçbir şey yapamazsınız.
Yaşadıklarınızı ne kadar anlatsanız da çevrenizdekilere olmaz, içinizdeki boşluk dolmaz bir türlü. O boşluğu dolduran, geri dönmemek üzere gitmiştir artık ama dışardaki hayat akıp gider ve siz o boşlukta tıkanıp kalırsanız. Birgün bir bakarsınız ki çok şey kaçırmış, kaybetmişsiniz. Çevrenizde sizi sevenlere telafi edilemeyecek acılar yaşatmış, onları kırmış, yaralamış, yitirmişsiniz.
Hayatta çok büyük acılar yaşıyoruz, sevdiklerimizi kaybediyoruz, ölümle ya da başka sebeplerle. Ve o gidene huzur vermek adına, ya da belki de çevremizdekilere üzüldüğümüzü göstermemek için hayatımızı yoluna koymamız gerekiyor. Gerekmekten de öte mecburuz buna.
Böyle zamanlarda insan kendine dönüyor, düşünüyor düşünüyor... Aklımızda aynı anda öyle çok şey kurguluyoruz ki. Bir insanın gidişi bir anda tüm hayallerimizi, gelecek planlarımızı alt üst edebiliyor. Ve bir daha hayata bakış açınız, beklentileriniz, istekleriniz, kısacası hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.
Son zamanlarda bana bu satırları yazdıran yaşadıklarım, Hint felsefesinin 4 kuralını getirdi aklıma, ne mi onlar. Çok basit aslında hepimizin bildiği kurallar. Yaşadığım olumsuz ya da kötü olayları bu kurallara göre tekrar değerlendirdim kendi içimde. Neye yaradı derseniz, olan biteni değiştirmedi tabi ama kendimi daha huzurlu hissetmemi sağladı diyebilirim. Bütün olan bitenden sonra bazen "ben elimden geleni yaptım ve doğru olanı yaptım" diyebilmek bile iç huzurun geri gelmesini sağlayabiliyor. Kısacası affettim beni üzenleri ve serbest bıraktım yaşadığım kötü tecrübeleri. Affetmek insanın içinde biriktirdiği tüm o öfkeyi ve kızgınlığı bitirdiği için garip bir huzur hissi veriyor. Hayat kimseye kızmaya değmeyecek ve o öfkeleri içimizde biriktirip kendimizi yıpratamayacak kadar kısa çünkü.
Ve işte kurallar;

İlk kural :
" Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir. Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Hayatta tesaduf yoktur. Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır, ya bizi bir yere götürürler yada bize bir şey öğretirler.

İkinci kural :
"Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır. Hiçbir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi. Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz. 'Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı' gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemesede, hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir.

"Üçüncü kural :
" İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır.

Dördüncü kural:
"Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir. Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder